kendimi o kızın yerine koyup uzun uzun düşündüğüm zamanlar oldu.
pick hastalığı korkunç birşey...
geçenlerde sevgilimede izlettim bu film. sevgilimde çok sevdi. izlerken bir ara ben ağlamaya başladım 'ya bende böyle olursam beni hala severmisin' dedim. sevgilimde 'saçmalama lütfen' deyip sarıldı bana 'tabiiki severim' dedi. sonrada sordu 'neden filmde ağladın' diye. bende anlattım 'babaannem ve onun tüm sülalesi alzheimer hastalığına yakalandı ve vefat ettiler. bende olurum diye korkuyorum çünkü daha şimdiden unutkanlık var' dedim. gerçi biliyorum benim öyle birşeyim yok şükürler olsunki ama sülalende olunca tırsmıyorda değilim yani. sevgilim üzüldü benim bu düşüncelerime 'lütfen böyle şeyler konuşma sende olmaması için elimizden geleni yaparız' dedi. bende şimdiden başladım bulmaca çözmeye keşke hergün çözebilsem.
yinede hastalığa yakalanırsam unutma beni sevgilim...
film harika eee oyuncularda güzel oynayınca tadından yenmiyor.
evlilik teklifi , düğün sahnesi de beğendiğim sahnelerdendi :)
iki aşktan umutsuz insanın birbirlerini gördükten sonra aşka inanıp hayatlarını birlikte mutlu bir şekilde devam ettirirken hastalık nedeniyele üzülen aşıkların hikayesi.
acıklı bir hikaye!
acıklı bir film!
filmdeki şiir beni bitirmiştir...
aldığın her nefeste
içine çektiğin ben olacağım
seni her düşündüğümde
ısınacak ısınacak
bulutlara çıkacağım
sonra yağmur olup yağacak
üzerine akacağım...
gündüzleri güneş besleyecek beni
geceleriyse ay...
her dolunayda yanında olacağım senin
göz kapaklarından süzülüp
en güzel düşlerin olacağım.
bazense bir kuş olacağım
sana dalından bakan.
bazen şirin yüzlü üzgün bir köpek yavrusu,
bazen dimdik ayakta, koca bir çınar ağacı.
sonbaharda yapraklarımı dökeceğim üstüne
yazın senin gölgen olacağım...
aldığın her nefeste
içine çektiğin ben olacağım...
senden uzakta
ama sana çok yakın...
filmin çiçeğinide çok severim bunla ilgili en sevdiğim efsane şöyledir :
Çok eski zamanlarda Avusturya
prensesi ve sevgilisi olan şovalye biraz olsun başbaşa kalabilmek umudu ile
kırlarda dolaşırlarmış. İkiside aşklarının büyüklüğünden ve sevgilerinin
yüceliğinden bahsederlermiş. Şovalyenin prenses için yapmayacağı şey yokmuş. Ne
isterse her isteğini bir emir kabul eder ve hemen yerine getirmek istermiş. Yine günlerden bir gün, iki aşık kırlarda geziye çıkmışlar. Bir yandan gelecek
günlerle ilgili hayaller kuruyor bir yandan da yaşadıkları dünyanın
güzelliklerinden bahsediyorlarmış. Yüksekçe bir tepede oturup konuşurlarken
prensesin gözüne aşağıda akıp giden Tuna nehri kıyılarındaki minik mavi kır
çiçekleri gözüne ilişmiş. Ne kadar güzel çiçekler. diyerek şovalyeye dönmüş. Şovalye prensesi için o
kır çiçeklerinden toplamak üzere hemen ayaklanmış. Tabi o zamanlar şovalyelerin
ağır zırhları var ne kadar hızlı hareket etmek istese de bu zırh şovalyenin
hareket kabiliyetini engelliyor ve hızını düşürüyormuş.Tepeden aşağıya doğru inen şovalye sevgilisi için kır çiçekleri toplayacağından
dolayı çok mutluymuş. Yukardan şovalyeyi izleyen prenses ise o çok beğendiği
kır çiçeklerine kavuşmayı heyecanla beklerken bir yandan da ne kadar şanslı
olduğunu düşünüyormuş. Nehrin sığ bir yerini bularak kayalara basıp karşı
kıyıya geçen şovalye prensese dönüp eliyle bir öpücük gönderip bir de reverans
yaparak dönüp çiçekleri toplamaya başlamış. Bu çiçekler gerçekten de çok hoş
görünümlü ortaları beyaz kenarları mavi olan minik minik çiçeklermiş. Kır çiçeklerinden bir demet kadar toplayan şovalye aynı geldiği yoldan geri
dönmeye başlamış. Kayaların üstünden ustalıka ve çevik hareketlerle atlayan
şovalyenin birden bir kayaya gelince ayağı kaymış ve Tuna nehrinin akan
sularına düşmüş. Üstündeki zırhların ağırlığından her geçen saniye dibe doğru gittiğini
hisseden şovalye elindeki bir demet kır çiçeklerini hızla savurmuş ve çok
sevdiği prensesine var gücü ile bağırmış;
UNUTMA BENİ, UNUTMA BENİ, UNUTMA ÇİÇEKLERİ... diyerek dibe doğru batmış.
UNUTMA BENİ, UNUTMA BENİ, UNUTMA ÇİÇEKLERİ... diyerek dibe doğru batmış.
çiçek hakkında farklı efsanelerde var.
alman efsanesine
göre tanrı tüm çiçekleri adlandırdığında, adlandırılmamış ufak bir çiçek bağırır:
"Unutma beni, Ey Tanrım!" Tanrı yanıtlar "Bu senin adın
olacak."Bir başka efsanede ise Adem ile Havva cenneti terk ederken çiçek haykırır: "Beni unutmayın!"
bu güzel çiçek edebiyattada kendine yer bulmuş
birkaç Grimm masalında adı geçen çiçek ayrıca birçok şiirde de konu edilmiş, birçok edebiyatçı tarafından övülmüş, örneğin Goethe bu çiçek için "en canlı çiçek, zariflerin en zarifi" demiş.
bence Goethe çok haklı !
Ormanda yürüyordum
Öylesine ve kendimce,
Ve hiçbir şey aramamk
İşte buydu niyetim
Sonra, gölgeler arasında
Bir çiçekçik gördüm,
Yıldız gibi parıldayan,
Yerinden koparmak isterken onu,
İncecikten bana:
Solup ölmemi mi istiyorsun
Tutup, kopararak beni? Deyiverdi
Onu kökleriyle birlikte,
Hiç incitmeden çıkarıp,
Güzel evin başındaki,
Büyük bahçeye taşıdım.
Büyük, sakin bahçede
Ektim onu yeniden.
Şimdi o küçük, güzel çiçek
Büyüyor durmadan, çiçek açıp, gülerek
Benim de eğenerek izlediğim bir filmdi. Kötü düşünme. Hikaye de cok güzelmiş :)
YanıtlaSilkötü düşünmüyorum ama herzaman aklımın bir ucunda :)
Silbenim de sevdiğim filmlerden:)
YanıtlaSilsevgilerimle
Sevgiler benden ;)
Sil